Aile olmanın sınırlarını zorlayan, yasakların üstüne çıkan bir hikaye bu. Üç kalp, dolu dolu duygular ve tatmin edilmeyi bekleyen arzular… Bir anne, adım oğlu ve onun sarışın kız kardeşi, yalnızca birbirlerine sahiptiler ve bu özel bağ, onları gizli bir dünyaya sürükledi. Anne, çocuklarının her birini derinden seviyor; bu aşk bazen sınırları zorlayacak kadar güçlüydü. Kadının gözleri ışıl ışıl parladığında ve “Sizi çok seviyorum, yalnızca biz üçümüz olmalıyız,” dediğinde, odadaki hava değişti. Bu sözlerle başlayan serüvenleri, dış dünyadan kopmuş kendi küçük cennetlerini kurmalarına neden oldu. Geleneksel olmayan bir aile yapısına sahip olan bu üçlü, her şeyden uzaklaşıp sadece kendilerine ait bir dünya yaratma kararı almıştı. Günlerden bir gün, anne iki genç yetişkine dönerek şefkatle “Hazır mısınız tatlım?” diye fısıldadı. Annesinin bu samimi tonu, gençlerin kalbinde yeni heyecanlar uyandırdı. Oğlanın gözleri karşısındaki iki en önemli kadına bakarken parladı; gülümsemesi ise onun iç dünyasındaki karmaşayı ele veriyordu. Öte yandan sarışın kız kardeş de benzer duygular içerisindeydi; bu yasak ilişkinin getirdiği heyecan ve tedirginlik ona ayrı bir çekicilik katmıştı. “Önce size özel dokunuşlarımızla başlayalım,” anne öneride bulunduğunda, sessiz odada duyulan tek ses nefes nefese kalmış üç insanın soluk alıp verişiydi. İlk dokunuşla başlayan yolculuklarında ise hem tabular yıkılıyor hem de yeni bağlar kuruluyordu. Anne ve kız kardeşi adeta bir dans eder gibi hareket ediyor, genç adam ise bu durumdan hem rahatsız hem de mest olmuş bir şekilde izliyordu. İki kadının da genç adama olan yaklaşımları son derece özenli ve dikkat çekiciydi: Biri annesi diğeri ise kız kardeşi… Bu kompleks duygusal yapı içerisinde oğlan kendini hem korunmuş hem de tehlikeli sularda hissediyordu. Onlar için artık geriye dönüş yoktu; her dokunuş daha ileri gidilmesini gerektiriyordu. Anne birden bire “Bu aramızda kalacak,” dedi ve bu sözlere eklenecek hiçbir şey kalmamıştı. Yasak meyvelerin en tatlısını keşfettikleri bu anların tadını çıkarmaktan başka yapacak bir şey yoktu; hepsi için zaman durmuş gibi hissediliyordu. Üvey anne-sevgisiyle harmanlanmış bu anlar sonrasında hissettiği mutluluk gözlerinden okunuyor; adeta büyük denizin ortasında fark ettiği yeniden doğuşuna tanıklık ediyorlardı. Geniş aile yapısından sadece üç kişi olarak ayrılmanın verdii ferahlık ile baş başa geçirdikleri saatler boyunca aralarındaki iletişim de tamamen bambaşka bir hal aldı. Her ne kadar toplum dışından bakıldığında kabul görmezse de içeriden bakıldığında ulvi bir li̇sanla konuşuyorlardır: Bağlılık, sevgi ve sonsuzluk… Her ne şekilde olursa olsun aile her zaman ailedir ve onların da artık ‘normal’ olmayan yeni normali böylece yeşermeye başlamıştır.

Comments are closed.