Bir şehir otobüsünün kalabalığında, umulmadık bir tutkunun ateşi yavaş yavaş alev alır. Yaz sıcağından bunalmış, terlemiş bedenler arasında genç bir kadın, işten eve dönmek için bindiği otobüste kendine yer bulmaya çalışır. Otobüs tıklım tıklım doludur ve her durakta yeni yolcuların eklenmesi ile daha da kalabalıklaşır. İnsanlar birbirine yığılırken, şans eseri yanında duran genç bir erkekle omuz omuza gelir. Genç adamın üzerindeki gri tişört vücuduna yapışmıştır ve kol kasları tişörtün altından belli olur. Erkek, kasvetli bakışlarıyla pencerelerin buğusunu izlerken, kadın yanındaki bu gencecik adamın varlığından giderek daha fazla etkilenmeye başlar. Bir anlık göz göze gelmeleriyle o sessiz çekim kuvveti ikiye katlanır. Otobüs bir anda frene basar ve herkes hafifçe öne doğru savrulur. Bu ani hareketle, genç adam istemeden de olsa kadına doğru yaklaşır. Kadının teninde hissettiği sıcaklık ve adamın nefesinin kokusu, ona karşı beklenmedik bir şehvet uyandırır. Adamın vücudu neredeyse ona değerken, cinsel enerjiyi kabartacak kadar yoğundur. Kadın adeta nefes alamaz hale gelene kadar geçen birkaç dakika içinde, genç adam fark etmiş olmalı ki; gözleri kadının gözlerinden ayıramaz hâlde derin bir bakış atar ona. O anda otobüste sadece ikisi vardır sanki; diğer yolcular, gürültüler, dünya… hepsi silinip gitmiştir. Adamın dudaklarından kaçan kısık “Aman Tanrım” mırıldanmasıyla beraber kadın birden kendini cesaretin eline bırakır. Sanki bu tekinsiz seyahat boyunca yaşayacakları bu kısacık anını kimsenin fark etmeyeceğini düşünerek, adamın beline doğru elini kaydırarak arkadaşı olduğu desteği verir. Erkek de kadının bu jestine karşılık olarak onu daha da yakına çeker ve sessizce kulak memesi kenarından “Sen beni delirtiyorsun,” diye fısıldar. Kadının bedeni titrerken adamın eli nazikçe onun belinden aşağıya kayar; bu dokunuş elektrik gibi kadının bütün bedenini sarar. Yavaşı ve ritimli hareketlerle gerilim doruk noktasına ulaştığında artık ne bekledikleri bellidir: Adam kadını kendine doğru iyice çekerken “Bu ne kadar harika olacaksa o kadar harika,” diye mırıldanır ona sarılırken. İlk başta imkansız gibi görünen bu fiziksel yakınlık otobüsnün sallantısıyla mümkün olmuştur. Sonunda ikisi de teslimiyetin eşiğindedir ve derin bir iç çekişle zaman sanki durur gibi olur; ancak otobüsten inme sesleriyle o büyülü atmosfer bozulup rüzgar gibi uçuşur gider. Her ne kadar o an süregeldiyse de sonrasında normal hayata dönülmesi kaçınılmazdı ama yaşananlar unutulmayacak niteliktedir; kimsenin bilmediği ama her ikisinin de zihninde sonsuza dek canlı kalacak olan anlar…alışagelmişin ötesinde duygusal bağlar kurmuşlardırs; tüm bunlar yalnızca bir otobüs yolculuğu içerisinde cereyan etmiştir. Gözden uzak ama kalpten ırak olmayan bu iki yabancının deneyimi ise tam anlamıyla cinsel enerjinin nasıl bilinmedik boyutlara taşıyabileceğinin kanıtıdır — tamamen spontane ve kontrol edilemez şekilde.

Comments are closed.