İncecik, düz göğüslü Vanna Bardot; sertliğiyle hesap soran yavşak tarafından acımasızca ele geçirildi. Odayı boğarcasına saran havada, genç bedeninin her kıvrımı, alttan alta artan istekle titriyordu. Sırt üstü yatırıldığı yatakta, cılız memelerinin arasından süzülen ter damlaları, azgınlığın habercisiydi adeta. Yarağı eline alan folloş, kaba kuvvetle yavaşça altına soktuğu amcığını ilk defa içine çektiğinde Vanna’nın incecik ciğerleri kesiliyor, boğazından gelen kısık iniltiler odayı sarsıyordu.
Bir an durup gidişatın sertliğini artırdı adam; sadece sıkıştırmakla kalmadı, içine iliklerine kadar köklediği o ürpertici yarakla Vanna’nın amcığını paramparça etti. Genç kızın yüzündeki masum ifade, acıyla karışık sapıklığın ateşiyle şekil değiştirdi; gözlerini yumup derin derin nefes alsa da saksoya devam eden adam daha da hırçınlaştı. Dizlerinin üzerine kalkıp kalçasını kaldırdığında, o narin beden her kökleme darbesiyle yerdeki yankısını hissettiriyordu çevresine.
Gecenin karanlığında yükselen sesler artık bir ağıt değil, adeta savaş narasıydı. Folluğun dozunu arttırıp elle vurdukça Vanna’nın amcığının içinde hissettiği yanma ve dolgunluk birleşiyor, onu neredeyse çıldırtacak kadar yakıyordu. Haz geciktirilemezdi; küçük dudaklarındaki ısırıklar daha da derinleşirken adam hızlı hızlı köklemeye başladı. Belinin hareketiyle beraber genç kızda patlayan boşalma dalgası odayı doldurdu; inildikleri yerden parçalanmış gömme sesleri duyuluyordu etrafa.
Sonunda adam tüm gücüyle son kez bastırdı; şiddetle girip çıkardığı yarakla Vanna’yı cuntarak kaburgalarına kadar kemikler sanki çatlayacakmış gibi oldu. Kadının amcığı bu dayanılmaz yükü taşıyamayıp gevşediğinde de içini tokluğa varana dek boşalttı adam; sıvılar yer yer yayılarak yatağa bulaştıktan sonra ikisi de nefes nefese kaldılar. Bu geceyi unutmayacaktılar; zayıf ama yıkıcı vücudu ve sert yarağı arasında geçen vahşi savaş ormanın en gürültülü hayvanlarının bile yanında susacağı türdendi.
