Odanın soğuk beyazlığı içinde, hasta yatağında titreyen adam, bekleyişin ağırlığını omuzlarında hissediyordu. Yanında duran hemşire ise sıradanlıktan uzak, bambaşka bir dünyaya davet ediyordu onu. Üzerindeki dar beyaz önlüğe rağmen gözlerindeki karanlık arzu apayrıydı; o anın kontrolü tamamen onda gibiydi. Adamın yavaşça çözülmeye başlayan iç çekişleri ve dudaklarından çıkan boğuk sesler birleşerek odanın havasını iyice gerdi.

Hemşire, kaygan ellerini adamın üstüne gezdirirken ter kokusu ve tenin ısısı arasında ince bir köprü kuruyordu. Parmak uçlarıyla gömleğinin düğmelerini açıp bedenine dokunuşu, adamın içine işleyen bir zevk dalgasıydı resmen. “Sakso ister misin?” diye fısıldadı sertçe ve adama bakışlarını dikip emriyle bastırdı. Yavaşça diz çöken kadın, çenesini tutup başını hafifçe geriye attırırken, amcığını dikleştiren o kalın yarak parıldıyordu.

Bu an sanki zaman durmuş gibiydi; ağızla yapılan hareketlerin ritmi arttıkça adamın nefesi kesiliyor, vücudu titriyordu. Hemşirenin diliyle yaptığı oyunlar zavallı adamı delirtiyordu; saksoyu derinleştirip hızlanınca gözleri kendi kendine kapanıyordu bile. Yumuşak dudakların yarakla temas ettiği her saniye içinde kopma noktasına yaklaşıyordu; yumruklarını yumruk yapmıştı artık yatak kumaşına.

Sonunda dayanamadı ve tüm gücüyle oraya boşaldığında hemşire aldırmadan devam etti; iniltisini boğarak bastırırken yüzüne gelen sıcak zehrin tuzu bile ona haz veriyordu. Gövdesi kasılırken sertleşen yakışıklı adam, bu vahşi dayamanın sonunda büyük bir rahatlamayla soluk soluğa kalmıştı. Hemşirenin eli hala onu tuttuğu yerdeydi; bu oyunun daha yeni başladığını biliyordunuz çünkü oradaki hava hâlâ kabarıktı – bundan sonrası artık tam anlamıyla hırıltılı bir kökleme savaşıydı…

Comments are closed.